İTB'nin Gündemi İklim Değişikliğinin Tarıma Etkileri Oldu

İzmir Ticaret Borsası Ekim Ayı Olağan Meclis Toplantısında ana gündem pandemi dönemi ve küresel iklim değişikliğinin tarım sektörüne etkileri oldu. İTB Başkanı Işınsu Kestelli, ‘kuraklığa karşı önlemlerimizi şimdiden almalıyız’ mesajı verdi

İTB'nin Gündemi İklim Değişikliğinin Tarıma Etkileri Oldu
28 Ekim 2020 - 18:45
Pandemiyle birlikte tedbiri elden bırakmamamız gerektiğine değinen Işınsu Kestelli, “Ticari anlamda geleceğe dair tüm planlarımızı salgının uzunca bir süre etkili olacağını göz önünde bulundurarak yapmalıyız. Amerika, Çin ve AB arasındaki pandemiyle birlikte gerilim zirveye çıktı. Uzmanlar; gerilim nedeniyle gelecek beş yıl içinde küresel ticari akışın yüzde 15’i ila yüzde 25’i arasında bir hacmin farklı bölgelere kayabileceğine işaret ediyor. Önümüzdeki yıllarda dünya ticaretinde 2,9 trilyon dolar ile 4,6 trilyon dolar arasında değişen bir eksen kaymasından söz ediyoruz. Böyle bir ortamda sanayiden lojistiğe her alanda güçlü bir atılım yapmak isteyen Türkiye’nin bu büyük dönüşümde rol alacak şekilde kendini hazırlaması gerekiyor. Bunu başarabilmek için de fiziki ve hukuki altyapıya önem vermemiz ve insanımızı yeni dönemin talep ettiği bilgilerle donatmamız şart. Ancak bu şekilde tüm dünyayı sarsan şiddetli fırtınadan zarar görmeden arzuladığımız limana ulaşabiliriz” dedi
 
Tarıma dayalı gıda ticareti ile uğraşanların iklim felaketinin neden olacağı olumsuz etkileri mutlaka hesaba katması gerekiyor. Bu yeni dönemde teknoloji kullanımı, su tasarrufu ve tarımsal ürün sigortaları çok daha önemli bir hale geliyor. Bizlerin de gelecek planlarını bu gerçekler çerçevesinde yapması gerekiyor
 
Türkiye gibi yaklaşık 23 milyon hektar ekilebilir tarım alanına sahip bir ülkede her sanayi dalına yetecek bir üretim planlaması yapmak hiç kolay değil. Bu konuda Tarım ve Orman Bakanlığı’nın elindeki en önemli politika aracı prim ödemeleri ve desteklemeler. Ayrılan kaynakların çiftçilerin beklentilerini karşılamaması da bu aracın planlama açısından etkin kullanımını ve bir çözüm üretilmesini engelliyor. Üretim planlamasında kullanılacak bir diğer araç ise sözleşmeli üretim modeli. Sözleşmeli üretim modelinin iyi şekilde uygulanması durumunda hem üretici hem de sanayici ve ihracatçımız için çok faydalı olacağı muhakkak. Bölgemizde özellikle salçalık domates, turşuluk biber ve salatalık gibi ürünlerde uygulanan sözleşmeli üretim modeli üzerinde maalesef bugüne kadar yeterince çalışma yapılmadı. Bakanlığın bu konuda yasal bir düzenleme yapmak için yeni bir çalışma yürüttüğünü biliyoruz. Uyuşmazlıkların hızlı ve güvenilir bir şekilde çözümü bu modelin başarısında hayati önem taşıyor. Sistemin, uzman kişilerden oluşan, hızlı karar verebilecek bir yapıya ihtiyacı var. Tarım sektörüne çok önemli faydalar sağlayacağını düşündüğüm sözleşmeli üretim modeli için tahkim hizmeti verecek kurumsal yapılar gerekiyor. İzmir Ticaret Borsası olarak uzun yıllardır ticarette ortaya çıkan anlaşmazlıkların çözümünde tahkim hizmeti veriyoruz. Bu konuda tecrübeliyiz. Başarılı bir şekilde verdiğimiz bu hizmeti, sözleşmeli üretim modelinde de verebileceğimizden ve güvenilir bir tahkim adresi olacağımızdan eminim
 
Meclis Başkanı Barış Kocagöz: Bölgemizin önemli ürünlerinden pamuğun hasat dönemi. Maliyetlerin yüksekliğiyle hüsrana uğrayan üreticinin bu kez de iklim değişikliğinin getirdiği ekstrem havaların yarattığı verim kayıplarıyla karşı karşıya. Ege Bölgesi’nde bunun nedeni olarak çok farklı tahminlerin olduğunu ama ilk oluşan kozaklarda hava sıcaklıklarının mevsim normallerinin üstünde seyretmesiyle bağlantılı sağlıklı gelişememesidir
 
Bunun da dekarda 100 kg noksan verim olarak üreticinin karşısına çıkacağını tahmin ediyoruz. Pamuk örneğinde olduğu gibi birçok tarım ürününde bu dengesizlik artmaya devam edecek.  İşin acı tarafı bilinçli kesimlerin bas bas bağırmasına rağmen iklim değişikliğine neden olan sera gazı etkisi ve onu yaratan petrol lobisi aynı çizgide pervasızca politikalarına devam ediyor. Sanki biz dünyada onlar ise başka gezegende yaşıyor gibi. Ekonomi üstadı değerli dostum Kenan Mortan’ın benimle paylaştığı son yazısında aktardığı veriler çok çarpıcı. Üstad diyor ki ‘Önceki hafta yapılan BM Biyoçeşitlilik Zirvesi’nde bir taahhütnameye imza veren 64 ülke içinde ABD, Çin ve Rusya yok. Bu ülkeler 20’nci Yüzyıl’ın petro-devletleri… Kimi fosil kaynaklara dayalı bir sanayi yapısı, kimi fosil enerji satışıyla ayakta durdu. Dertleri petro-çağının sürmesi. Halen enerji kullanımının yüzde 85‘i fosil kaynaklı ve bu onlara güç veriyor. Diğer taraftan NASA ise 1880-2015 döneminde Ağustos ayı sıcaklığının 2.1 derece arttığını hesaplıyor. 1980’de dünyada sayısı 200 olan doğal afetler 2019’da 820’ye yükseldi. Uzmanlar 2019’da altıncı büyük kitlesel yok oluş çağına girdiğimizi resmen kabul ettiler.  Dinozorların sonunu getiren beşinci büyük kitlesel yok oluş çağı 66 milyon yıl önce yaşanmıştı. Altıncı yok oluşu hazırlayan olgu sera gazı salınımı...  Bu hem yer kürede hem de denizde yaşantıyı yok ediyor ve biyoçeşitliliği ortadan kaldırıyor. Nitekim bu evreye girmeden önce canlı türlerinin yüzde 80 ila yüzde 96’sı yok oldu. Bu kürsüden çokça sizlere sera gazı etkisi ve onun getirdikleriyle birlikte alınması gereken önlemlere ilişkin konuşmalar yaptım. Ancak altıncı yok oluşa doğru gittiğimizi duymak beni çok etkiledi
 
66 milyon yıldır hiçbir olgunun başaramadığı bu felaketin nedeni biz olacağız. Üstelik tehlike çanları bangır bangır çalmasına rağmen paranın gücüne boyun eğmiş, kısa vadeli düşüncelere hapsolmuş beyinler bu çanları duymuyor. Bizler ise halen buna seyirci koltuğundan bakarak sonu dram olan filmi izlemeye devam ediyoruz. Gelecek nesillere böyle bir dünya bırakmak gibi bir lüksümüz olmamalı
 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum