Kuraklık ve Pandeminin İzmir Tarımına Etkileri
Meclis Toplantısı’nda konuşan İzmir Ticaret Borsası Başkanı Işınsu Kestelli, tüm dünyada Covid-19 salgınının yeni bir dalgayla ekonomik ve sosyal hayatı vurduğu, alınan kısmi önlemlerin daha da sıkılaştırıldığı zor bir dönemden geçildiğine dikkati çekti ve herkesi bir kez daha alınan önlemlere titizlikle uymaya; kalabalık ortamlardan uzak durmaya, maske, fiziki mesafe ve hijyene büyük bir özen göstermeye davet ettiğini belirtti
01 Aralık 2020 - 20:31
Işınsu Kestelli: İzmir’deki Oda ve borsaları temsilen yaptığım konuşmada, bu sürecin mümkün olan en az hasarla atlatılabilmesi amacıyla; matrah artırımı ve stok affı yapılarak firmalarımızın rahatlatılmasını, sağlık sektörünün içinde bulunduğu zor durum göz önüne alınarak Sağlık Bakanlığına mal tedarik eden firmaların birikmiş ödemelerinin yapılmasını, Kuzey Ege Çandarlı Limanı’nın bir an önce faaliyete geçmesini Sayın Cumhurbaşkanımıza arz ettik. Ayrıca, tarım sektörümüzle ilgili olarak da tarımsal ürünlerin arz zincirinde yaşanan sorunların giderilmesi, kaliteli üretimin teşvik edilmesi, gıda israf ve kayıplarının önlenmesini, çiftçi finansmanının ve fiyat istikrarının sağlanması amacıyla sözleşmeli üretim modelinin geliştirilmesi, bunun için gerekli yasal düzenlemelerin hayata geçirilmesi, Küçük Menderes ve Bakırçay Havzalarında etkin su kullanımı ve kirlilikle mücadeleye yönelik politikaların uygulanması yönündeki dileklerimizi de aktardık. Bu konularda atılacak her adımın hem üreticilerimizi hem de ticaret erbabımızı bir nebze rahatlatacağına inanıyor ve olumlu gelişmeleri umutla bekliyoruz
Önümüzdeki günlerde İzmir Kalkınma Ajansı’na güdümlü proje başvurusu yapacağımız İTTM projesinde Tarım ve Orman Bakanlığı ile proje ortaklığı ve İTTM’nin uzun dönem faaliyetleri kapsamında iş birliği protokolü imzaladık. Bu protokol sayesinde İTTM bünyesinde gerçekleştirilecek Ar-Ge çalışmalarında Bakanlığın veri altyapısı ile laboratuvar ve arazi altyapısından faydalanma imkânımız olacak. Her zaman söylediğimiz gibi tarım ve gıda alanında katma değeri artırmamızın ve yurtdışı piyasalarda daha rekabetçi olmamızın yolu Ar-Ge çalışmalarından geçiyor. Bu açıdan bakıldığında dünyadaki durumumuz çok da parlak değil. Patent Growth projesi kapsamında hazırlanan Gıda ve Tarım Teknoloji Vizyon Raporu verilerinden örnek verelim. Bu rapora göre Kasım 2020 itibariyle tüm dünyada yayınlanan patent-faydalı model başvuruları içerisinde tarım teknolojileri ile ilgili 2,6 milyondan fazla başvuru bulunuyor. Ülkemizde ise tarım alanında yapılan patent ve faydalı model başvurularının toplamı sadece ve sadece 3 bin 850 adet. Çinli traktör üreticisi İseki ve Japon traktör ve iş makineleri üreticisi Kubota’nın yaklaşık 19 bin, Alman zirai ilaç devi Bayer’in 9 binin üzerinde patent ve faydalı model başvurusu yaptığı bir ortamda, bizden en çok başvuruyu yapan kurumun başvuru sayısı sadece 38. İTTM projesinin ülkemizin bu alandaki açığının kapatılmasında çok önemli bir rol oynayacağını düşünüyoruz. Bu nedenle de projenin en kısa sürede hayata geçirilebilmesi için var gücümüzle çalışıyoruz
Üretim ve ihracat artışının yanı sıra yabancı sermaye ve teknoloji girişinin hızlanmasına imkân sağlayan serbest bölgelerin ilimiz ve bölge ekonomisine büyük bir ivme kazandıracağını düşünüyorum
Meclis Başkanı Barış Kocagöz: Başımıza gelen doğal afetlere ne yazık ki son aylarda yağış noksanlığı da eklendi. Mevsim normallerinin dışında gelişen bu gelişme, yetişmekte olan ürünlerimizin yaşam süreçlerinde aksamalara neden olabilir. Örneğin yeterli yağış olmazsa buğday ekimleri yapılamayacak ya da çıkışlar ve büyümeler başarısız olacak. Yine yeterli yağış olmazsa hem zeytinler hem de yazın sulama zorunluluğu bulunan pamuk üretimi için sorunlar oluşacak. Bu nedenle kuraklık olasılığına da hazırlıklı olmamız gerektiğine inanıyorum
Tarım ve Orman Bakanlığı’nın tarımsal kuraklıkla mücadelede yeterli kapasiteye ulaşmış kurumsal bir yapıyı geliştirmek ve kuraklığın tarıma olumsuz etkilerini azaltmak veya önlemek amacıyla 2018-2022 yıllarını kapsayan; Türkiye Tarımsal Kuraklıkla Mücadele Stratejisi ve Eylem Planı'nı hazırlayarak uygulamaya koydu. Plan kapsamında, tarım sektörünün iklim değişikliğine karşı uyum sağlaması, verim kaybının minimize edilmesi, gıda güvenliğine katkıda bulunması amacıyla tarımsal faaliyet kaynaklı sera gazı emisyonlarının hesaplanması ve azaltılmasına yönelik faaliyetler belirlenerek sürdürülebilir arazi yönetimi ve iklim dostu tarım uygulamalarının yaygınlaştırılması çalışmaları yapılıyor. 2021 yılını sulamada hamle yılı ilan eden bakanlığımıza bu hassasiyetlerinden dolayı teşekkür ederiz. Ancak Bakanlığımızın da damlama sulama yatırımı desteklerinde artış yapması, yeni modeller geliştirmesi, hatta sertifikalı tohum kullanımına bir dönem artı destek primi verdiği gibi modern sulama sistemi kullandığını ispat eden üreticilere de artı bir destekleme vermesi düşünülebilir
FAO 2020 Raporu’nda, su sıkıntısının artmasının gıda güvenliğini ve beslenmeyi tehdit ettiği, bu nedenle, tarımda su kullanımının daha sürdürülebilir ve hakkaniyetli hale getirilmesi için acil eylem gerektiği sonucuna varıldı. Rapora göre artan nüfusla birlikte, kişi başına düşen tatlı su kaynakları son yirmi yılda yüzde 20'den fazla azaldı. Bu durum daha az su ile daha çok üretme ihtiyacına neden oluyor. Toplam ekim alanlarının yaklaşık yüzde 11'i ve mera alanlarının yüzde 14'ü tekrarlayan kuraklıklar yaşamakta, sulanan tarım arazilerinin yüzde 60'ından fazlası ise yüksek oranda su stresine maruz kalmaktadır. Rapora göre Türkiye’de tarımsal üretimin de yaklaşık yüzde 27’si sulama sistemleri ile yapılırken, geri kalanı ise doğal yağışlara bağlı olarak yapılıyor. Yani tarım tarafı kendi sorumluluğu kapsamında önlemleri bir şekilde almak için kolları sıvadı. Ancak fosil yakıtları aynı oranda tüketerek, doğal alanlarda inşaatlar yaparak yaşamaya devam edemeyiz. Bu nedenle ilgili kurumlar, belediyelerimiz, şehir plancıları odası gibi odalarımız da yapılaşma odaklı girişimlerde üstlerine düşen görevi yapmalılar. Yani sadece sulama projeleri ile değil, bu işin asıl ana kaynağı olan iklim değişikliği ve ona neden olan her şey kuraklığa giden yoldur. Bu kurumlarımız açıkça yenilenebilir enerji kaynaklarına karşı çıkacaklarına, gelecek nesillerimiz için inşaat yerine bu projeleri desteklemeliler. Çünkü hala anlaşılmamış önemli kabul edilemez bir olgu; “Biz insanlığın bu gezegenin tek sahibiymişiz” gibi davranmamızdır
Önümüzdeki günlerde İzmir Kalkınma Ajansı’na güdümlü proje başvurusu yapacağımız İTTM projesinde Tarım ve Orman Bakanlığı ile proje ortaklığı ve İTTM’nin uzun dönem faaliyetleri kapsamında iş birliği protokolü imzaladık. Bu protokol sayesinde İTTM bünyesinde gerçekleştirilecek Ar-Ge çalışmalarında Bakanlığın veri altyapısı ile laboratuvar ve arazi altyapısından faydalanma imkânımız olacak. Her zaman söylediğimiz gibi tarım ve gıda alanında katma değeri artırmamızın ve yurtdışı piyasalarda daha rekabetçi olmamızın yolu Ar-Ge çalışmalarından geçiyor. Bu açıdan bakıldığında dünyadaki durumumuz çok da parlak değil. Patent Growth projesi kapsamında hazırlanan Gıda ve Tarım Teknoloji Vizyon Raporu verilerinden örnek verelim. Bu rapora göre Kasım 2020 itibariyle tüm dünyada yayınlanan patent-faydalı model başvuruları içerisinde tarım teknolojileri ile ilgili 2,6 milyondan fazla başvuru bulunuyor. Ülkemizde ise tarım alanında yapılan patent ve faydalı model başvurularının toplamı sadece ve sadece 3 bin 850 adet. Çinli traktör üreticisi İseki ve Japon traktör ve iş makineleri üreticisi Kubota’nın yaklaşık 19 bin, Alman zirai ilaç devi Bayer’in 9 binin üzerinde patent ve faydalı model başvurusu yaptığı bir ortamda, bizden en çok başvuruyu yapan kurumun başvuru sayısı sadece 38. İTTM projesinin ülkemizin bu alandaki açığının kapatılmasında çok önemli bir rol oynayacağını düşünüyoruz. Bu nedenle de projenin en kısa sürede hayata geçirilebilmesi için var gücümüzle çalışıyoruz
Üretim ve ihracat artışının yanı sıra yabancı sermaye ve teknoloji girişinin hızlanmasına imkân sağlayan serbest bölgelerin ilimiz ve bölge ekonomisine büyük bir ivme kazandıracağını düşünüyorum
Meclis Başkanı Barış Kocagöz: Başımıza gelen doğal afetlere ne yazık ki son aylarda yağış noksanlığı da eklendi. Mevsim normallerinin dışında gelişen bu gelişme, yetişmekte olan ürünlerimizin yaşam süreçlerinde aksamalara neden olabilir. Örneğin yeterli yağış olmazsa buğday ekimleri yapılamayacak ya da çıkışlar ve büyümeler başarısız olacak. Yine yeterli yağış olmazsa hem zeytinler hem de yazın sulama zorunluluğu bulunan pamuk üretimi için sorunlar oluşacak. Bu nedenle kuraklık olasılığına da hazırlıklı olmamız gerektiğine inanıyorum
Tarım ve Orman Bakanlığı’nın tarımsal kuraklıkla mücadelede yeterli kapasiteye ulaşmış kurumsal bir yapıyı geliştirmek ve kuraklığın tarıma olumsuz etkilerini azaltmak veya önlemek amacıyla 2018-2022 yıllarını kapsayan; Türkiye Tarımsal Kuraklıkla Mücadele Stratejisi ve Eylem Planı'nı hazırlayarak uygulamaya koydu. Plan kapsamında, tarım sektörünün iklim değişikliğine karşı uyum sağlaması, verim kaybının minimize edilmesi, gıda güvenliğine katkıda bulunması amacıyla tarımsal faaliyet kaynaklı sera gazı emisyonlarının hesaplanması ve azaltılmasına yönelik faaliyetler belirlenerek sürdürülebilir arazi yönetimi ve iklim dostu tarım uygulamalarının yaygınlaştırılması çalışmaları yapılıyor. 2021 yılını sulamada hamle yılı ilan eden bakanlığımıza bu hassasiyetlerinden dolayı teşekkür ederiz. Ancak Bakanlığımızın da damlama sulama yatırımı desteklerinde artış yapması, yeni modeller geliştirmesi, hatta sertifikalı tohum kullanımına bir dönem artı destek primi verdiği gibi modern sulama sistemi kullandığını ispat eden üreticilere de artı bir destekleme vermesi düşünülebilir
FAO 2020 Raporu’nda, su sıkıntısının artmasının gıda güvenliğini ve beslenmeyi tehdit ettiği, bu nedenle, tarımda su kullanımının daha sürdürülebilir ve hakkaniyetli hale getirilmesi için acil eylem gerektiği sonucuna varıldı. Rapora göre artan nüfusla birlikte, kişi başına düşen tatlı su kaynakları son yirmi yılda yüzde 20'den fazla azaldı. Bu durum daha az su ile daha çok üretme ihtiyacına neden oluyor. Toplam ekim alanlarının yaklaşık yüzde 11'i ve mera alanlarının yüzde 14'ü tekrarlayan kuraklıklar yaşamakta, sulanan tarım arazilerinin yüzde 60'ından fazlası ise yüksek oranda su stresine maruz kalmaktadır. Rapora göre Türkiye’de tarımsal üretimin de yaklaşık yüzde 27’si sulama sistemleri ile yapılırken, geri kalanı ise doğal yağışlara bağlı olarak yapılıyor. Yani tarım tarafı kendi sorumluluğu kapsamında önlemleri bir şekilde almak için kolları sıvadı. Ancak fosil yakıtları aynı oranda tüketerek, doğal alanlarda inşaatlar yaparak yaşamaya devam edemeyiz. Bu nedenle ilgili kurumlar, belediyelerimiz, şehir plancıları odası gibi odalarımız da yapılaşma odaklı girişimlerde üstlerine düşen görevi yapmalılar. Yani sadece sulama projeleri ile değil, bu işin asıl ana kaynağı olan iklim değişikliği ve ona neden olan her şey kuraklığa giden yoldur. Bu kurumlarımız açıkça yenilenebilir enerji kaynaklarına karşı çıkacaklarına, gelecek nesillerimiz için inşaat yerine bu projeleri desteklemeliler. Çünkü hala anlaşılmamış önemli kabul edilemez bir olgu; “Biz insanlığın bu gezegenin tek sahibiymişiz” gibi davranmamızdır
FACEBOOK YORUMLAR